Seviyorum yaşamayı...
Çoğu zaman beni maskeler takmak zorunda bıraksa da seviyorum maskelerime makasla gözler açıp ardından dünyaya bakmayı...
Asla bana sonsuz mutluluk vaad etmedi hayat biliyorum. Asla kuralları yıkma hakkı vermedi. Asla toplum denilen şeytan çokgeninin dışına çıkma hakkım olmadı ve olmayacak belki de. Ve kendini çıkabilmiş sanan tüm insanlar aykırılıkları dahilinde bile olsa ne kadar toplumsal kaldıklarını bir bilseler... Kaşını gözünü delmek ya da çok içip eğlenmek topluma aykırılıksa... Bunu yapan en az bir milyon insan varsa... Ne yazık ki siz de bir toplumun parçası haline geliyorsunuz bu durumda..
Hayatı seviyorum... Beni her zaman iyi insanlarla karşılaştırmayacak biliyorum. Bu güne kadar ne kadar kötüyle karşılaştım o da tartışılır. Ama canımı acıtıp geçen herkesten bir parça kendime çalıyorum, ondan biraz deneyim bundan biraz ders... Ve eğer gerçekten karşılaştığım kişi kötü ise, ve ben ona nazaran gerçekten onaylanır biçimde iyi kalmış isem... Bunu saklamak küstahlık olur... Ben günün ardından bununla kendi kendime gurur duymayı seviyorum.
Yaşam bize barış dolu bir dünya,kuşlar böcekler, sevgi dolu insanlar sunmasa da hep... Yılmaz Erdoğan'ın şiirine selamlarla: "Ben onu düzeltebilme ihtimalimizi ve hayallerimizi seviyorum..." Kızsak da, söylensek de ben kahvehanede Türkiye'yi kurtaran köylüyü de seviyorum. Evet, onu kabul etmiyorum ama bana söylenecek bir sebep verdiği için onu da seviyorum. Çok mu bencilce... O halde size bir iddia sunuyorum... Bir hafta içinizden dahil en ufak bir olaya söylenmeden geçirin, her şeyi güzel görün... O zaman anlarsınız.
İnsanlarla tartışmayı seviyorum. O an benim için önemli olan fikrimi kabul ettirmek değil fikrimi paylaşmış olmak oluyor çoğu zaman, ve ne yazık ki karşı fikri 'bir de o yönden bakayım' iç güdüsü ile sık sık kabul ediyor olsam da... Ben insanlarla açık açık konuları tartışmayı seviyorum. O masada soğumaya bırakılan bir çökelmiş kahvenin tadını ancak o zaman anlıyorum...
Susmayı seviyorum... Sustukça içimde konuşmayı ve içimdeki ben ile her seferinde daha çok şey paylaşmayı, en yakın arkadaşım olan bana hayali kollarla sarılıp kendi psikoloğum olmayı seviyorum. Onunla herşeyi rtüksüzce konuşabilmeyi seviyorum...
Aşık olmayı seviyorum. Acı çekecek olsam bile insanoğlunun mazoşist olduğunu biliyorum. Aşık olduğunda karşıdaki insana ulaşamazsam içimde kopacak fırtınaları biliyorum ve bunları yansıtamadıkça gurur kafesimde bakırdan bıçaklar yiyeceğimi de... Ama ben bunları yaşamayı ve yaşamış olmayı, sustuğum zamanlarda düşünecek birilerinin olmasını seviyorum. Ben tüm yaşadıklarımın kalemime vurmasını seviyorum.
Yalnızlığımı seviyorum. Kimseye bağlı olmamayı, özgür kalmayı sınırlarım içerisinde... Çok şey yapamıyorum ve benim özgürlük anlayışım en yakınlarıma bile çoğu zaman kafes gibi gelse de ben özgürlüğümü seviyorum diyorum. Ben, bir uçağa atlayıp yurtdışına kaçamasam da yurtta sıkıldığım an kafamı uzatıp bir Kadıköy-Taksim yapabileyi, yanımdan geçen her yüzü tek tek incelemeyi, ,arkasındakileri almaya hiç niyetlenmeyeceğim vitrinleri seyretmeyi, asla girmeyeceğim 'iki süper film birden' sinemasının önünden geçerken içeri kaçak bakışlar atıp kendi kendime gülümsemeyi, otobüste dönerken kulaklıklarımı takıp bir müzik eşliğinde kendimi sert bir kimliğe bürümeyi ve cama yaslanıp 45 dakikalık yolda uyuyan güzel kadar uyumuş gibi olmayı seviyorum...
Çok sinirlendiğim bir anda 15 dakikalık yolu depar atar gibi 5 dakikada almayı ve ardından gelen soluk soluğa kalmayı ve bacak kaslarımın ağrısını, o sinirle içimde hissettiğim coşkuyu seviyorum.
Ağlamayı seviyorum. İçimden sanki parçalar koparılıyormuş gibi hissetsem de ağlamanın insana verdiği haklı ruh halini seviyorum. Ağlamanın ardından gelen sakin uykuyu seviyorum. Ağlarken kendime aynada bakmayı, kızarak gözlerimin içinde kendimle konuşmayı, kendi kendime olayları abartmayı sonra normale dönmeyi seviyorum.
Ölmekten korksam da bir sonun varlığı düşüncesini ve bir gün herşeyiyle bu hayatın sona ereceği düşüncesini seviyorum. Bir toprakta çürüyeceğimi hayal edemesem de toprakta en azından bir işe yarayacağımı bilmeyi seviyorum ve içimden hep kurtçuklara afiyet olsun diliyorum. İğrençliğimi seviyorum.
Aklıma gelmeyen tüm o iyi ve kötü şeyleri seviyorum henüz aklıma gelemeseler de hayatımın on dakikada hatırlanıp bitecek kadar boş geçmediğini gösterdikleri için.
Pollyanna'lık değil bu... Acılar çektiğimi inkar etmiyorum, içim bulanıyor çoğu zaman sıkıntıların karmaşasından, isyan ediyorum. Ama ben güçsüz olmayı kabullenemiyorum. Ben güçsüz olmayı kabullenemeyişimi, hiç öyle olmasam da kendimi çizmeye çalıştığım dövüşçü kadın karakterleri gibi her sorunla başa çıkan, çok sorunlu, mutluluğu göreceli kadınlar gibi olduğumu hayal etmeyi seviyorum.
Sırf bu yüzden işte... Sırf bunların yüzünden...
Ben cidden yaşamayı seviyorum...
(alıntı)
Damla Tezel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder